Geleneksel mesleklerin sayısı her geçen gün azalırken, bu zanaatlerin en önemlilerinden biri olan, eski zamanların ruhunu yansıtan dede yadigarı meslek, bir usta sayesinde yaşatılmaya devam ediyor. 60 yılı aşkın süredir bu zanaat üzerinde yoğunlaşan ve ailesinden aldığı mirası günümüze taşıyan usta, sadece işini değil aynı zamanda bir kültürü de yaşatıyor. Yıllar içerisinde edindiği tecrübeler ve becerilerle genç nesillere ilham veren bu ustanın hikayesi, aslında geleneksel zanaatların geleceği için bir umut ışığı olma özelliği taşıyor.
İlk kez 1960’lı yıllarda dedesi tarafından bu mesleğe adım atan usta, o günden bu yana pek çok değişim geçirmiş olmasına rağmen, geleneksel yöntemleri koruyarak eserler veriyor. Usta, "Dedem bu mesleği yaparken ben onun yanında durur, her detayı öğrenmeye çalışırdım. Yıllar geçtikçe bu zanaatın sadece bir iş değil, bir yaşam biçimi olduğunu fark ettim," diyor. Hemen her parçada geçmişle günümüz arasında bir bağ kuran bu zanaat, ustanın elinde hayat buluyor. Herhangi bir makinadan ziyade, tamamen el işçiliğiyle, sabırla ve özenle yapılan işler, yaşanmışlıkları ve hikayeleri barındırıyor.
Geleneksel işçiliğinin inceliklerini genç nesle aktarabilmek adına atölyesinde düzenlediği eğitimlerde, geleneksel yöntemler ve malzemelerle nasıl çalışılması gerektiğini gösteriyor. “Bir zanaatın nasıl yapıldığını göstermek için herkesin ihtiyacı olan bir şey vardır; o da tutku. Bu mesleği severek yaptığınız sürece, o zanaat size bir yaşam sunar,” diyor. Zanaatın geleceği için gençlerin ilgisini çekmenin önemini vurgulayan usta, onların bu tür mesleklere yönelmelerinin sadece ekonomik değil, kültürel anlamda da büyük bir değer taşıdığını belirtiyor.
Geleneksel zanaatın ve el işçiliğinin günümüzdeki yeri, birçok genç için artık cazip bir seçenek olmaktan çıkmış durumda. Ancak usta, yaptığı işin yalnızca gelir kaynağı değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam tarzı olduğunu vurguluyor. Eserlerinin yapımında organik malzemeleri tercih eden bu usta, üretim sürecinin doğayla uyumlu olması gerektiğine inanıyor. "Doğayla iletişim kurarak çalışmak, hem ruhuma iyi geliyor hem de ortaya çıkan eserlerin kalitesini artırıyor," diyor.
Dede yadigarı meslek, sadece bir iş olmaktan öte, dede ile torun arasındaki duygusal bir bağın simgesi haline gelmiş durumda. Ustanın geçirdiği her aşama, geleceğe bir miras bırakmanın önemini de içinde barındırıyor. Geleneksel zanaatlerin yaşatılması gerektiğini düşünen bir çok kişi, bu tür mesleklerde ustaların azaldığını ve bu kaybolan değerlerin tekrar hayata döndürülmesi gerektiğini savunuyor. Usta, gösterdiği çaba ve sarf ettiği emekle birlikte, bu değerlerin yeniden gün yüzüne çıkması için elinden geleni yapmaya kararlı.
Sonuç olarak, geleneksel mesleklerin yaşatılması konusunda gösterdiği özveri ile dikkat çeken bu usta, dede yadigarı zanaatını sürdürürken, aynı zamanda genç nesillere ilham veriyor. 60 yıllık birikimiyle, geleceğe ışık tutmaya devam eden bu değerli ustanın hikayesi, bizi geleneksel zanaatların ve el işçiliğinin zengin kültürel mirası üzerine yeniden düşünmeye yönlendiriyor. Ustanın çalışmaları, sadece bir işin ötesinde, geçmişle gelecek arasında köprü kurmanın ve kültürel değerleri yaşatmanın en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.