Türkiye, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte birçok alanda köklü değişiklikler yaşadı. Bu değişimlerin en önemlilerinden biri ise kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasıdır. Kadınların toplumsal hayattaki yerini güçlendirmek ve cinsiyet eşitliğini sağlamak adına atılan bu adım, 1934 yılına dayanmaktadır. Bu tarih, Türkiye tarihinin yanı sıra dünya kadın hareketi açısından da önemli bir kilometre taşıdır.
Cumhuriyetin ilanından sonra, Türkiye'deki sosyal ve politik atmosfer, kadınların hakları konusundaki tartışmaları da beraberinde getirdi. 1926 yılında Medeni Kanun'un kabulüyle birlikte kadınların sosyal hayattaki konumu güçlendirilmeye çalışıldı. Ancak, kadınların siyasi alanda aktif rol almaları için en önemli adım, 1934 yılında atıldı. 5 Aralık 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasayı kabul etti. Böylece, Türkiye dünyada bu hakkı en erken tanıyan ülkelerden biri olmayı başardı.
Bu tarihi adım, sadece kadınların siyasi alanda yer edinmesini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda toplumun diğer kesimlerinde de cinsiyet eşitliği konusunda önemli bir dönüm noktası oldu. Kadınların, seçme ve seçilme hakkına sahip olması, yalnızca politik arenada değil, toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda da önemli katkılar sağladı. Örneğin, kadınların seçme haklarını kullanmaları, yerel ve genel yönetimlerde kadın temsili oranını artırarak, karar alma süreçlerinde kadın bakış açısının da yer almasına olanak tanıdı.
1934 yılından itibaren kadınlar, siyasi hayatta aktif bir rol almaya başladılar. İlk kadın milletvekilleri, 1935 yılında TBMM'ye girmeyi başardılar. Bu tarihte 17 kadın milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yer aldı. Kadınlara tanınan bu hak, Türkiye’nin uluslararası alanda da cinsiyet eşitliği konusundaki taahhütlerini güçlendirdi. Fakat, günümüz itibarıyla kadınların siyasette temsili hâlâ istenilen seviyede değildir. Bu durum, toplumda cinsiyet eşitliği konusunda çözülmesi gereken sorunların varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
Bu nedenle, kadınların seçme ve seçilme hakkı, sadece bir yasal düzenleme değil, aynı zamanda toplumsal bir değişimin sembolüdür. Kadınların siyasete katılımı, toplumda kadının rolünü güçlendirirken, toplumsal cinsiyet eşitliği yolunda atılacak adımların da önünü açmaktadır. Türkiye’de bu alandaki mücadele, sadece 1934 yılındaki yasa ile sınırlı kalmamış, yıllar içinde çeşitli kadın hareketleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla devam etmiştir.
Sonuç olarak, kadınların seçme ve seçilme hakkı, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin önemli bir unsuru olarak öne çıkmaktadır. Bugün, bu hakkın varlığı ve etkin kullanımı, kadının toplumda ve siyasetteki yerini güçlendirmek adına büyük bir önem taşımaktadır. Ortaya çıkan bu durum, Türkiye’de kadınların hakları ve eşitliği konusunda ilerleme kaydedilmesini sağlamıştır. Ancak, hakların bir an önce tam anlamıyla hayata geçirilmesi ve etkin bir biçimde kullanılması, toplumsal değişim açısından son derece elzemdir.
Bu bağlamda, Türkiye'deki kadın hakları mücadelesi ve seçme seçilme hakkının tanınması, ülkenin toplumsal yapısında ve kültürel dönüşümünde önemli bir yere sahiptir. Kadınların siyasette ve toplumsal hayatta daha fazla yer alması, gelecekte eşit bir toplum oluşturmamızda kritik bir rol oynamaktadır. 1934 yılındaki adım, bu mücadelenin ilk harcı oldu; ancak daha alınacak çok yol ve elde edilecek kazanım vardır.